Yunanistan’ın kuzeydoğusunda, Ege’nin mavi dalgalarıyla Trakya’nın verimli toprakları arasında sakince uzanan Dedeağaç… Bir zamanlar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü bu coğrafyada, tarih biriktiren taşlar, yaşanmışlıkların sessiz şahidi olarak dimdik ayakta. İşte o taşlardan biri de Dedeağaç’taki camii. Her ne kadar zamanın izlerini taşımaktan yorgun düşse de, onun avlusuna adım atan herkes, tarih denen o derin nefesi ciğerlerinde hissetmekten kendini alıkoyamaz.
Caminin minaresi, mavinin ve yeşilin buluştuğu gökyüzüne uzanır. İhtişamlı bir haykırış değil bu; aksine, tevazu dolu bir selamdır. Bu selamda, bir arada yaşanmış onca farklılık ve birliktelik yankılanır. Minarenin taşlarına dokunduğunuzda, parmak uçlarınızda Osmanlı ustalarının incelikle işlediği sabrı ve sanatı hissedersiniz. O taşlar, sadece bir yapıyı değil, bir dönemin ruhunu taşır omuzlarında.
Dedeağaç Camii, yalnızca bir ibadethane değildir; o, geçmişle bugün arasında bir köprüdür. Caminin avlusunda dolaşırken, zamanın geri döndüğünü hayal edersiniz. Belki bir seher vakti, sabah ezanı yükselir bu minareden. Belki de akşamın alacakaranlığında, taş avlu çocukların neşeli kahkahalarıyla dolar. Bugün, bu sesler birer hatıra olarak yankılanırken, caminin duvarları bu hatıraları hala titizlikle saklar.
Ama zaman, kimi anılara pek de nazik davranmaz. Yıllar geçtikçe Dedeağaç Camii de yıpranmış, ihtişamından çok şey kaybetmiştir. Yine de o, başı dik, onurlu bir duruşla ayakta kalmayı başarmıştır. Günümüzde bir ibadethane olarak değil, bir tarih müzesi, bir kültür hazinesi olarak varlığını sürdürmektedir. Her taşı, sadece Müslümanlara değil, o topraklarda yaşamış herkese ait bir hikâye anlatır.
Dedeağaç’taki camii, bize yalnızca geçmişimizi değil, bir arada yaşamanın mümkün olduğunu da hatırlatır. Bu minarenin gölgesinde, farklı inançlar, diller ve kültürler aynı semada bir araya gelir. Her taşında barışın ve hoşgörünün sesi yankılanır.
Bir gün yolunuz Dedeağaç’a düşerse, bu camiyi görmeden geçmeyin. O taş duvarlara dokunun, rüzgarın taşıdığı tarih kokusunu içinize çekin. Belki o zaman, bir caminin yalnızca bir ibadethane olmadığını; onun bir halkın, bir dönemin ve bir medeniyetin sessiz çığlığı olduğunu anlarsınız. Çünkü bazı sessizlikler, dillerden daha çok şey söyler.
1912 yılında Balkan Savaşları başladığında Bulgar askerleri Dedeağaç’ı işgal ederek Müslümanları caminin içine toplayarak insanlarla birlikte camiyi yakmışlardır. 1921 yılında Yunan hükümeti camii tamir etmiştir. 13 Mart 1993 Cumartesi gecesi saat 02.00 civarı kimliği belirsiz kişilerce cami tekrar yakılmıştır.
Dedeağaç Camii günümüzde Dedeağaç’ta ayakta kalan tek camii olma özelliğine sahiptir. Bunun dışında bir zamanlar Dedeağaç’ta var olan Hamidiye Mahallesi Camii, Hükümet camii ve Mahmudiye camii günümüzde mevcut değildir. Eğer kültürel değerlerimize sahip çıkmazsak yukarıda zikretmiş olduğum camiler gibi diğer camiler de yok olarak sadece tarih sayfalarında yer alacaktır.