Dünyanın kalbinin tam ortasında, tarihin kadim hatıralarını taşıyan küçücük bir toprak parçası var: Gazze. Ne genişliği ne de doğal zenginlikleriyle dikkat çeker, ama bu daracık coğrafyada insanlık, yüzyıllardır en zor sınavlarından birini verir. Burası, sadece bir coğrafya değil; aynı zamanda direnişin, acının ve umutla yoğrulmuş bir dayanışma ruhunun adıdır.
Gazze’nin sokaklarında yankılanan çocuk çığlıkları, savaşın soğuk yüzünü en çarpıcı şekilde gözler önüne serer. Bombaların yıktığı binalar, sadece taşlardan değil, insanların hayallerinden ve gelecek umutlarından inşa edilmiştir. Her enkaz, sadece bir yapının değil, bir hayatın çöktüğünü anlatır. Peki ya deniz? Akdeniz’in sakin suları, Gazze’nin kıyılarına ulaştığında neden hırçınlaşır? Belki de suyun kendisi bile bu acıya dayanamaz.
Dünya, Gazze’ye çoğu zaman ya sessiz ya da kayıtsız kalır. Diplomasi masalarında insani trajediler “istatiksel veri” olarak tartışılırken, Gazze’de bir annenin gözyaşı, insanlığın en derin uçurumlarını yansıtır. Her ağlayan çocuk, adaletin yeryüzünde eksikliğini haykırır. Her yıkılmış yuva, barış adına yapılmış boş vaatlere bir tokat gibi iner.
Ama Gazze, yalnızca acının değil, aynı zamanda direnişin adıdır. Bu topraklar, üzerlerine düşen her bombaya rağmen yıkılmayan bir iradeyi taşır. Her gün yeniden ayağa kalkma cesaretini bulurlar; ekmeklerini, hikâyelerini ve dirençlerini paylaşırlar. Bu cesaret, insana şunu düşündürür: Bir avuç toprağa bu kadar umut nasıl sığar?
Gazze, aslında sadece oradaki insanların değil, tüm insanlığın sorunudur. Çünkü Gazze’de akan kan, insanlık onurunun kaybını temsil eder. Bir çocuğun korkuyla dolan gözleri, dünyanın dört bir yanındaki insanlara vicdanlarının sesini duyurur. Bu ses, “Bir daha asla” sözünün sorumluluğunu hatırlatır.
Edebiyat, Gazze’ye dair ne yazarsa yazsın, bu gerçeği tam anlamıyla yansıtamaz belki. Ama bir şey kesindir: Gazze’nin hikâyesi, insanlığın vicdanında asla susmayacak bir çığlık olarak kalacak. Biz, bu çığlığı duyabiliyor muyuz? Yoksa o sesi, kendi rahatımızın gürültüsünde mi boğuyoruz?
Her bombanın altından bir zeytin dalı çıkar belki bir gün; her acının ardından barış filizlenir. Ama o güne kadar, Gazze’nin sesini duymak ve ona ses olmak bizim en büyük insanlık görevimizdir.