Çoğu zaman sessizlik bir boşluk olarak görülür; söylenmemiş sözlerin, gömülü duyguların gölgesi . Oysa sessizlik, insan kalbinin en gürültülü halidir . Sessiz olsa da düşünceler , dile getirilmemiş arzular ve en derin yaralar içeride yankılanır .
Bir insanın yüreğine dokunmak istiyorsak , onun sessizliğini yorumlamayı öğrenmeliyiz . Çünkü kelimeler sıklıkla süslenir , gizlenir veya değiştirilir . Ama sessizlik doğrudan özü yansıtır . Bazen bir bakışın ardına saklanır insan; bazen bir sessizlikle gelişir insan . Ve o zaman , kalbin gerçek rengi ortaya çıkar .
Sessizliğin rengi var mıdır? Beyazdır belki; çünkü tüm renkleri içinde taşır, insanın içini arındırır. Belki siyahtır; çünkü tüm duyguları yutar, gecenin koynunda saklı sırlar gibi, korkularını ve gizli arzularını en çıplak hâliyle duyar. Aşkın sessizliği pembe tonlarındadır; kalp çarpar, hızlanır, dil susar, ama her şeyin üzerinde tatlı bir utangaçlık ışığı parlar.
Özlemin sessizliği griye çalar; yarım kalmışlığın ve bekleyişin rengidir. Huzurun sessizliği ise maviye yaklaşır; gökyüzünün sonsuzluğunu ve denizin dinginliğini taşır. Aslında sessizlik tek bir renge sığmaz; kalbin o anki hâline göre boyanır ve ruhun en gizli melodisini açığa çıkarır.
Kalbinin derinliği de bir okyanus gibidir. Görünen dalgalar yüzeyde gizli sonsuz bir dünyayı tanımlamaya henüz yetmiyor . Ama sessizlik o uçuruma dalmanın anahtarıdır . Birinin sessizliğinde boğulabilirsiniz ya da orada huzur bulabilirsiniz .
Sessizlik bir kaçış değil; bir ihtiyaç haline gelen giderek daha fazla gürültü içinde yaşam bulur . Saklı değerli taşı bulmak için Kalbin’in derinliklerine inmek … Çünkü bazen en doğru cevap , en içten dua , en içten duygu, söze gerek kalmadan sessizlikte yankılanır .